Sayfalar

18 Temmuz 2010 Pazar

minerva ve ilerleme

Bir Roma tanrıçası olan Minerva Eski Yunan mitolojisnde yer alan Athena’nın Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Athena ,Zeus'un bilgelik ve us tanrıçası Metis'ten doğan kızıdır. Efsaneye göre Metis hamile kalınca, Gaia Zeus'u uyarmış ve Zeus'da Metis'i yutmuş, Athena silahlarıyla birlikte Zeus'un başından çıkmıştır. Bu nedenle Zeus'un kişileşmiş aklı olarak da kabul edilir. Zeus'un kızları arasında en çok Athena'yı sevdiği bu nedenle kalkanını ve öldürücü şimşeğini yalnız onun taşımasına izin verdiği söylenir.İlk şiirlerde ve İlyada'da acımasız, katı yürekli duygusuz bir savaşcı olarak tanıtılır.Ancak İlyada'da Athena'nın sakin ve kendinden emin gücü, savaş tanrısı Ares'in gücünden üstün tutulur.Athena doğru haklı savaşın tanrıçasıdır. Athena bilgelik tanrıçası olarak Pronoia (Temkinli, ihtiyatlı) sıfatına sahipti.Bu sıfatla tasvir edildiğinde simgesi baykuştur.Minerva’nın baykuşu meteforunu Hegel Hukuk Felsefesi adlı kitabının önsözünde kullanır.Bu metofor ile Hegel olayların önce olduğunu bunlara bağlı oluşan düşüncelerin sonradan elde edildiğini vurgular.Çünkü Hegel'e göre var olanı kavramak felsefenin görevidir çünkü var olan akılıldır ve herkes kendi zamanın çocuğudur.,felsefe de aynı şekilde kendi zamanını düşüncede özetler.( Hegel 1821 Hukuk Felsefesinin Prensipleri Çev C Karakaya, Sosyal Yay.1991 sy :30)Tarihin maddi pratiği ortaya çıktıktan sonra Minerva'nın baykuşu kanatlarını açar ve uçmaya hazırlanır.Hegel bu metoforu ünlü eserine yazdığı önsöz de şu şekilde belirtir "Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğrenmek iddiası üzerine bir söz daha söyliyelim: felsefe bu konuda daima geç kalır.Dünyanın düşüncesi olarak felsefe ,ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar.Kavramın öğretiğini tarih aynı zorunlulukla gösterir.: ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki , ideal reel'in karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler alemi şeklinde yeniden inşa eder.Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman , hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir.Felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez , sadece bilenebilir.Minerva'nın baykuşu ,ancak gün baterken uçmaya başlar." ( a.g.e sy:31) Minerva nın baykuşu özgürce uçtukça akıl ancak özgür olabilir ve gerçeği bilebilir.Pratik soyut bilginin somutlanmasıdır.Soyuttan somuta giden , ideolojinin pusu kurduğu kırılgan yolda Minerva'nın baykuşu karanlıkta göremeyen insanlık için tek rehber olacaktır. Peki ya ilerleme Freud un dediği gibi uygarlık bir hoşnutsuzluk kaynağımı ,Minerva'nın baykuşu her gün kanatlanırken insanlık geşmişte ait olduğu tüm doğal yaşamımı özlüyor ,yoksa ilerleme bir aydınlanma düşü olrak tüm gücünü koruyormu bizler hergün biraz daha mı büyüyoruz.Evrim teorisinin konuya nasıl baktığı önemli,biyoloji analojiler toplumsal olan sistemlerim kavramsallaştırılması acısından da son derece önemli yani Minerva kanatlandıkça çevreye ait olan tüm veri yapılandırılmış malumata eşdeyişle bilgiye dönüştürdükçe aslında ilerliyor muyuz kimi hoşnutsuzluklarımız artsada.Biraz evrim biraz iktisat karışımı konuyu anlamamıza yardımcı olabilir belki.İktisatta evrim metaforu Marshall, Veblen gibi iktisatçılar tarafından 20. yüzyılın başında kullanılmış olsa da evrim kavramının iktisatta yerleşmesi birkaç on yıllılık bir geçmişe sahiptir. Bu gelişmenin arkasında kapitalist ekonominin gelişme dinamiklerinin anlaşılmasında denge merkezli çözümlemenin giderek açıklama gücünü yitirmesi ve evrimci bir yaklaşım tarzına duyulan ihtiyacın artması yatmaktadır. Kapitalist gelişmenin açıklanmasında giderek başat hale gelen ekonomik evrim kavramı tarihsel zamanda meydana gelen kurumsal değişimleri tanımlamaktadır. Ekonomik evrimin açıklamasını teorisinin merkezine yerleştiren Schumpeter, kendisi evrim kavramını kullanmamakla ve ekonomik gelişmenin analizinde Darwinci analojilere yer vermemekle birlikte evrimci iktisat düşüncesinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Schumpeter’in açtığı yoldan ilerleyen, Nelson, Winter, Freeman, Soeté, Rosenberg, Dosi,Foster,Metcalfe gibi iktisatçıların katkılarıyla gelişen evrimci iktisat teorisi “gerçek ekonomik ilişkilerin” doğasının anlaşılmasında önemli kavramsal açılımlar sunmakta,teknolojik gelişmelerin nasıl ortaya çıktığı ,nasıl seçildiği ,nasıl yayıldığı ve bir bütün olarak ekonomik sistem üzerindeki etkisinin neler olduğu sorularına yanıt bulmaya çalışmaktadır. Evrimsel biyolog Gould’a göre ise biyolojik evrim, en basit canlıların sonu insana varacak gelişmesini anlatmaz. İnsan evrimin kaçınılmaz bir sonucu olmadığı gibi karmaşıklığın artışı ve ilerleme de evrimin temel özellikleri değildir. Oysa ekonomik sistemlerin evriminde karmaşıklığın artışı ve ilerleme kaçınılmaz olarak meydana gelmektedir. Çünkü “Kompleks Adaptif Sistem” özelliği gösteren sosyo-ekonomik sistemler, bilgiyi toplayan dönüştüren ve kullanan dissipatif yapılardır. Bilgi birikimi, bilgi üreticisi ve kullanıcısı alt sistemler arasında işbölümünün önünü açarak ekonomik sistemin karmaşıklaşmasına ve değişen çevre koşullarına uyum yeteneğinin artmasına olanak tanımaktadır. Sonuç olarak teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik evrim süreci iktisadi büyümenin belirlediği bir ilerleme patikası doğrultusunda gerçekleşmektedir.İktisat açısından teknolojik gelişme metoforuna bağlı olarak mutlaka bir ilerleme var.ve Faust un dediği gibi teorinin gri olduğu bir dünyada hayatın altın ağacı gerçekten yeşil,aydınlanmanın bütün büyük çocukları Marks,mayakovski,Nazım Hikmet hep hayatın altın ağacını aradılar yani gerçeğin bilinebirliği bağlamında praksisin gücüne inandılar Nazım Hikmetin sanat tellakisi şiiri apansız aklıma geliyor.İlerleme bir mitos olmaktan çıkarak yaşamın bir parçası minerva hala en büyük gücümüz bilgi iktidarımızın anahtarı hepsi doğru .ama ya Camus haklı ise yani bilmek mutsuzluk ise.Camus değince aklıma bir den turgut uyar geldi nedeni belli yaşamın akdığı suda yıkanmaktana korkan bir yabancı ona yakışan bir kaç dize ve hala yaşamın ilerlemesine hayran olan tüm büyük çoçuklar için bir yaz geçesi hışırtısı
"Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu k
ısacık bir akşam "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder