Sayfalar

18 Temmuz 2010 Pazar

NEO LİBERALİZM VE IMFSİZLİK İRONİSİ:CHP nin YENİ SÖYLEMİNE GİRİŞ

Temelleri 1980’li yıllarda atılan Neo Liberal Rejim 1990’lı yıllarla birlikte yaygın etkisini dünya ölçeğinde göstermeye başlamıştır. Günümüz küresel krizinin temel nedeni olarak kabul edilen ve neoliberal dönemin başat görüngüsü olan finansallaşma, ulusal ve uluslar arası ekonomide finansal motiflerin, finansal piyasaların, finansal aktör ve kurumların rolünün giderek artması olarak tanımlanabilir. Bu finansallaşma olgusunu ortaya çıkartan finansal liberalizasyon sürecinde, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke finansal sistemlerini düzenleyici faaliyetlerden vazgeçme yoluna gitmişlerdir. Finansal liberalizasyonun özellikle gelişmekte olan ülkelerde yetersiz düzenleme faaliyetlerine bağlı olarak aşırı risk üstlenen finansal piyasaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Finansal liberalizasyon sonrası dönmede özellikle sermaye giriş çıkışlarının serbest bırakılmasına bağlı olarak birçok ülkede “genişleme-daralma çevrimlerinin” eşlik ettiği finansal krizler gözlenmiştir. Liberalizasyon uygulamalarına bağlı olarak para ve bankacılık krizlerinin birlikte ortaya çıktığı ikiz krizlerin görülme sıklıkları artmıştır. Bu finansallaşma dalgası içinde bulunduğumuz finansal kriz ortamında sona doğru yaklaşmaktadır. Bu finansallaşma döneminde finansal spekülasyon ve borçlanma yoluyla yapısal durgunluğun üstesinden gelebilmek için kısmı talep genişlemeleri yaratılır. Bu talep genişlemesi dalgaları sürdürülebilir bir büyüme tesis edemediği için sorunlar ortaya çıkarır. Türkiye ekonomisi dünya konjonktürü ile uyumlu büyüme patikasında krizin etkisiyle uzaklaşmaya başlamıştır. Ekonomik yapı farklı hükümetler döneminde tek bir paradigma inde yönetilmiş ekonomide söz sahibi kurum değişmez biçimde IMF olmuştur .IMF’nin “stand-by” anlaşmaları ile dayattığı ekonomi yönetim paradigması Türkiye ekonomi politika yapıcıları tarafından o kadar içselleştirilmiştir ki IMF ile anlaşmıyoruz söylemi halkı kandırmaya yönelik ucuz bir yalan olmanın ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Sözde IMF siz günlerin arkasında yatan üç temel neden vardır. (Boratav,2010)
1.Hükümetin benimseyip yayımladığı “Orta Vadeli Program”, aslında, “eksik bir IMF programı”dır. Bu program, 2009–2012 arasında, kamu maliyesinde milli gelirin yüzde 3.4’ü oranında daralma (giderlerde kısılma, vergilerde artış) öngörüyor. Bu, bunalım ve işsizlik ortamında, ekonomiyi en azından durgunluğa sürükleyen fiili bir IMF programıdır. “İşgücü piyasalarını esnekleştirme” türünden neoliberal “yapısal reform” öğeleri de programda yer alıyor
2.Kasım 2009’dan bu yana, Türkiye ekonomisine dış dünyadan net sermaye girişi başlamış; ne kadar süreceği belli olmamasına rağmen bu olgu, âcil dış finansman gereksinimini hafifletmiştir.
3.AKP’nin elini-kolunu bağlayacak kimi IMF taleplerinden kaynaklanıyor ve vergi idaresinin özerkleştirilmesi ve belediyelere aktarılacak kaynaklarda kısıtlanma gibi bir seçim konjonktüründe kabulü güç öğelerden oluşmaktadır.
IMF neo liberal rejimim sadık uygulayıcısı bir kurum olarak Türkiye tarihinin en neo liberal partisi AKP nin danışıklı dövüş biçiminde gelişen restine bıyık altından gülümsemek dışında açık bir tepki vermemiştir. Özellikle sanayi kesimi ucuz işgücü artan verimlilik, ucuz ithal girdi politikasından nasiplenerek krize ayak uydurmaya çalışırken tarım ve tarım dışı kesimde artan işsizlik kitlelerin hızla yoksullaşmasına neden olmuştur.
Türkiye krizi aşmak bir tarafa krizin derinleşmesine bağlı olarak mevcut üretim kapasitesini ithalata bağımlı ve mülkiyetin yabancılara geçtiği bir yapıya dönüştürmüştür.Sanayisizleşme olgusu; istihdamı daraltarak ekonomide işsizliğin sürekli artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle derinleşen ekonomik kriz bir siyasal krize hızla dönüşmekte ve totaliter bir rejim inşası medya taşeronları sayesinde demokratikleşme aldatmacası altında yoksulluk içinde dünyevi olmaktan giderek uzaklaşan örgütsüz kitlelere dayatılmaktadır. Bu bağlamda cumhuriyeti tasfiye etmekte olan bu siyasal krizin aşılması "yeni sanayi politikaları ile desteklenen teknoloji üretebilen ve yeniden sanayileşen bir üretim ekonomisi" kurmakla mümkün olacaktır.IMF siz bir ekonomi kisvesi altında IMF aklını tüm yaşamsal süreçlere hakim kılan mevcut iktidarın ekonomik politikalarının eleştirisi “IMFsizleştirmenin” bilinçli bir politika çerçevesinde tasarlanarak kitlelerin önüne bir seçenek olarak konulması ve bunu kitlelere anlatabilecek yeni bir siyaset dilinin oluşturulması ile mümkün olacaktır.
CHP yeni söylemi ile bu dilin oluşmasına yönelik olumlu bir başlangıç yapmakla ve "üretim ekonomisinin "önemini vurgulayan bir ekonomi politika dili geliştirmeye başlamakla birlikte bu sürecn sınıfsal temelli çelişkili yapısını yönetebilecek mekanızma ve kurumları oluşturma konusunda henüz yetersiz görülmektedir.

Kaynaklar:
Boratav K (2010) “IMF-Türkiye: Kısa Bir Panorama” 14.03.2010 http://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/imf-turkiye-kisa-bir-panorama-25286

Kapitalist Gelişmenin Uzun Dalgalar Teorisi ve Schumpeter:

Kapitalist Gelişmenin Uzun Dalgalar Teorisi ve Schumpeter:
1970’li yollarda savaş sonrası genişleme döneminin sona ermesine bağlı olarak yaşanan durgunluk ve kriz ortamında kapitalist gelişmeyi genişleyen ve daralan uzun dalgalara dayanarak açıklamaya çalışan teoriler giderek daha fazla iktisatçının ilgisini çekmeye başlamıştır. İş çevrimleri denen kısa süreli dalgalanmalardan farklı olarak, uzun dalgalar olarak tanımlanan kapitalist ekonominin gelişme dinamikleri giderek artan bir araştırma sahası haline gelmiştir.Bu farklı çalışmaların vardığı temel sonuç göre kapitalizmde ekonomik gelişme, birbiri ardınca gelen büyük dalgalar halinde oluşmakta ve bu dalgalardan her birinin etki ve sonuçları, bütün bir dönem içerisinde yayılarak zaman içinde yerini bir sonraki ilerleme dalgasına bırakmaktadır .Ekonominin uzun dönemli dalgalanmalar ile inişli-çıkışlı bir seyir izlediğini ve iyileşme, refah, daralma ve kriz aşamalarından oluşan bir dalganın 40-50 yıllık bir ömrü olduğunu ileri süren konjonktür teorileri, ilk kez N.D.Kondratieff’in 1919’da yayımladığı “Ekonomik Hayatta Uzun Dalgalar” adlı makalesinde ortaya konmuştur (O'Hara, 1994). Bu uzun dönemli dalgalanmaların iyileşme, refah, daralma ve kriz olarak dört ana dönemden oluştuğu düşünülebilir. Schumpeter’e göre bu uzun dalgaları açıklayan temel faktör belirli tarihsel dönemlerde belirli sektörlerde yoğunlaşan radikal inovasyonlardır.
Schumpeter neoklasik kararlı durağan durum denge yaklaşımının tersine, kapitalist sistemi denge dışı bir evrimsel süreç çerçevesinde incelemiştir. Schumpeter’in bu değişim dinamiğinin temelinde kapitalist gelişmeye içsel olan inovasyon vardır. İnovasyon mevcut kaynakların yeni bileşimler olarak sunulması biçiminde tanımlanmaktadır. (Schumpeter, 1934: 66) Ekonomik değişmenin kaynağı olan beş temel inovasyon biçimi vardır.

Yeni tüketim maddeleri: Ürün inovasyonu olarak nitelendirilen yeni ürünlerin geliştirilmesi.
Yeni üretim metotları: Süreç inovasyonu olarak nitelendirilen üretimde yeni tekniklerin kullanılması.
Yeni pazarlar: Yeni pazarların veya yeni pazarlama olanaklarının gelişmesi.
Yeni hammadde kaynakları. : Yeni kaynakların kullanıma girmesi.
Yeni endüstriyel örgütlenmeler: Örgütsel inovasyon olarak nitelendirilen, iş yapma biçimindeki değişmeler.
İnovasyonları gerçekleştirenler girişimcilerdir. Girişimci, yeni ürünler peşinde koşan, firmanın yönetiminde yeni arayışlar içinde olan, yeni piyasalar keşfeden bir kişidir. Girişimcinin rolü, bir buluşu ya da genel olarak hiç kullanılmamış bir teknik olanağı kullanarak üretim sistemini yenilemesi ve düzeltmesidir.(Schumpeter, 1942:202) Schumpeter’in girişimcileri belirli bir sınıftan gelmezler onlar yetenekli bir azınlığı oluştururlar .(Heilbroner, 2003: 266) Bu elit insan tipi kendi içinde de yetenek farklılıkları gösterir. Teknolojik gelişimi sağlayan ajanların içinde farklılaşması teknolojik çeşitliliğin ve evrimci gelişimin motorunu oluşturmaktadır. Girişimciyi harekete geçiren güdü ise kardır. Kar inovasyon yapmanın getirisidir ve girişimciler tarafından elde edilir. İnovasyonun ortaya çıkmasında banka kredisi merkezi bir rol oynar. Yaratıcı girişimcinin yanında risk üstlenici banker de ekonomik gelişmenin en önemli öğesidir.(Hanusch ve Pyka, 2007: 282) Girişimci ile banker arasında kopmaz bir birliktelik vardır. Schumpeter’e göre kapitalist bir ekonominin içsel değişim dinamikleri inovasyon (neden) , girişimci (özne) ve banka kredisi (araç) olmaktadır.(Gürkan, 2007:254).Schumpeter kapitalist ekonomiyi, bitmek bilmeyen bir “yaratıcı yıkım” süreci olarak tanımlamaktadır. Kapitalist sistemdeki her firma yeni bir tasarım, maliyet azaltıcı çaba, yeni bir ürün, yeni girdilerin bulunması, yeni üretim yöntemlerinin geliştirilmesi yollarıyla piyasa payını artırmaya ve hâkim konuma geçmeye çalışır. Ancak her yaratıcılık, kendisinden önceki tekelci gücü de yıkmaktadır. Bu yaratıcı yıkım dalgaları kapitalist ekonominin uzun dönemli gelişiminin temel dinamiğini oluşturmaktadır.Kapitaliste gelişmedeki iniş ve yükselme trendi izleyen uzun dalgalanmaların ardında yatan temel neden inovasyon kümelenmelerine bağlı olarak,kar oranlarının ve yatırım olanaklarının son derece yüksek olduğu yeni sektörler ortay çıkarken ,mevcut olgun teknolojilere dayanan sektörlerin karlılık oranlarını yitirmelerine bağlı olarak ortadan kaybolmalarıdır.

Neo-Schumpeterci Teknoekonomik Paradigma Yaklaşımı:
Neo Schumpeterci yaklaşım kapitalist gelişmenin uzun dalgalarını Kuhn tarafından geliştirilen bilimsel ilerleme modeli çerçevesinde açıklamaktadır. Kuhn göre, normal bilim dönemi olarak adlandırılan istikrar dönemini, bir kriz dönemi kesintiye uğratır ve bu kriz dönemi bilimsel devrimin ortaya çıkmasına neden olara yeni bir normal bilim döneminin açılmasına olana tanır. Mevcut bilimsel paradigma, bilim adamları tarafından paylaşılan kurallar, standartları ve bilimsel araştırma yöntemlerini tanımlar ve araştırma geleneğinin sürdürülmesi için bir uzlaşma ortamı yaratır. Neo-Schumpeterci teori, ya da teknoekonomik paradigma yaklaşımı Kondratiev’in uzun dalgalar teorisini, Schumpeter’in ekonomik gelişme teorisi ile birleştiren ve kapitalist gelişme sürecinde teknolojik değişime ağırlık veren bir teoridir (Taymaz 1993: 14) . Schumpetere göre her uzun dalga bir yandan o dönemdeki teknolojik yenilik farklılıklarından ve bir yandan da savaşlar, altın madenlerinin keşfi ya da kıtlık gibi tarihi olayların farklılığından dolayı benzersizdir. Ancak bu uzun dönemli dalgalanmaların açıklanmasında en önemli öğe kapitalist büyümenin motoru, girişimci karlarının kaynağı inovasyonlardır(Freeman ve Soete 2003:22). “Teknoekonomik paradigma ifadesi, anlam olarak, teknik açıdan gerçekleştirilebilir bir dizi yenilik arasından ekonomik seçim yapma sürecini içerir. Gerçekte yeni bir paradigmanın belirgin hale gelmesi nispeten uzun bir zaman(birkaç on yıl) alır; bunun bütün sisteme yayılmasıysa daha uzun sürer. Bu yayılım, teknolojik, ekonomik ve siyasi güçler arasında, kurumsal yeniliklerin (ya da kurumsal yenilenmelerin) son derece önem kazandığı karmaşık bir etkileşim sürecini içerir” (Freeman 1990:3).Teknoekonomik paradigma değişmelerinin anlaşılmasında temel çözümleme düzeyi Schumpeter’in de vurguladığı inovasyonlar olmaktadır. Teknolojik sistemlerindeki inovasyonlardan kaynaklanan bazı değişmeler, yarattıkları sonuçlar bakımından o denli uzun erimlidirler ki, bunların, bütün ekonominin işleyişi üzerinde büyük etkileri olur. Bu değişimler Schumpeter’ in “ekonomik gelişmede uzun çevrimler” kuramının ana eksenini oluşturan “yaratıcı yıkım fırtınaları” (creative gales of destruction) olarak adlandırdığı olguyu oluşturur. Bu yaratıcı yıkım fırtınalarının arkasında yatan temel güç belli tarihsel dönmede yoğunlaşan inovasyonlardır. İnovasyonlar dört başlık altında ele alınmaktadır.(Freeman ve Perez 1988:45-47)
1. Artımsal (incremental) İnovasyonlar: Sanayi ve hizmetlerde görülen endüstriler arasında, ülkeden ülkeye farklı oranlarda gerçekleşen az çok süreklilik arz eden küçük teknolojik değişikliklerdir. Ar-Ge çalışmalarının sonucu değil daha çok, yaparak öğrenme süreçleri, üretim sürecine katılan mühendislik faaliyetlerinin iyileşmesine bağlı olarak orta çıkan ya da kullanıcıların önerileri ve etkileri ile oluşan inovasyonlardır. .
2. Radikal İnovasyonlar: Ar-Ge faaliyetlerinin sonucu ortaya çıkan, sürekli bir nitelik göstermeyen, sektörler arasında eşitsiz olarak gerçekleşen önemli ve etkili teknolojik değişmelerdir. Radikal inovasyonlar örneğin naylon gibi, önemli yapısal değişmeler yaratsalar da ekonominin bütünü üzerindeki etkileri göreli olarak küçük ve yerel olmaktadır
3. Teknolojik Sistem Değişmeleri: Ekonomideki farklı sektörleri etkileyen yeni sektörlerin oluşmasına neden olan köklü teknolojik değişmelerdir. Bir ya da birkaç firmadan fazlasını etkileyen örgütsel inovasyonları da kapsayacak biçimde radikal ve artımsal inovasyonların birleşiminden kaynaklanır. Sentetik madde inovasyonları, petrokimya inovasyonları, içten yanmalı motor inovasyonları bu tür değişimlere örnek olarak verilebilir.
4. Teknoekonomik Paradigma Değişmeleri: (Teknolojik Devrimler): Bazı teknolojik sistem değişmeleri ekonominin bütün davranışı üzerinde büyük etkilerde bulunur. Bu tür değişmeler radikal ve artımsal inovasyonların kümelenmesi ve bunun sonucu olarak birçok teknolojik sistemin birlikte ortaya çıkmasıyla meydana gelirler. Teknolojik devrimlerin karakteristik özelliği yalnızca bazı ürün, hizmet ya da sektörler üzerinde değil ekonominin tüm branşları üzerindeki yaygın etkisidir.
Teknolojik devrimler; ya da yaratıcı yıkım fırtınaları sosyal yapı üzerinde de önemli değişmeler meydana getirirler. Bu değişmelerin ekonominin bütününe yayılması için üretimin örgütlenme tarzında da köklü dönüşümler gerçekleşmelidir.” Böylesi teknolojik devrimler, hem eski hem de yeni ürünler için hızla değişen üretim işlevlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Emek ya da sermayede ne kadar tasarruf sağlanacağı başta tam olarak kestirilemez; ama ürün ve üretim yöntemi tasarımlarında yeni teknolojinin uygulanmasıyla elde edilen genel ekonomik ve teknik yarar gittikçe artarak iyice görünür hale gelir ve giderek uygulamada, yeni pratik kurallar yerleşir.
Paradigmadaki böylesi değişimler potansiyel üretkenlikte önemli bir atılım yapabilmeyi olanaklı kılar; ama başlangıçta bu atılım, yalnızca, önde gelen birkaç sektörde gerçekleşir. Başka sektörlerde, böylesi kazanımlar, genellikle, uzun vadeli örgütsel ve toplumsal değişimler olmadan gerçekleştirilemez” (Freeman 1990:4). Yeni ekonomik paradigmanın eski paradigmaya üstünlük sağlayabilmesi için yeni paradigmaya özgü bir grup anahtar girdi olarak tanımlanabilecek faktöre sahip olması gerekmektedir. Bu faktörler şu koşullara sahip olmalıdırlar (Freeman ve Perez 1988:48):
1. Düşük ve hızla azalan üretim maliyetleri;
2. Uzun dönmede sınırsız gibi gözüken arz olanakları;
3. Ekonominin bütününde,birçok ürün ve süreçte kullanım potansiyeli
Yeni teknoekonomik paradigma egemen olduktan sonra yeni bir yörünge altında gelişir. Teknolojik çeşitlilik teknolojik devrim sonucu hızla artsa da sektörler arasında yeni doğan teknolojilere dayalı olarak ortaya çıkacak üretkenlik artışının bir sınırı vardır. Yeni teknolojik paradigmanın olanakları tüketildikçe sektörler birer birer büyüme sınırına gelecek karlar düşecek ve üretkenlik artış hızı yavaşlayacaktır(Taymaz 1993:15). Mevcut paradigmanın üretkenliğini kaybetmesi ekonomiyi yeni bir paradigma arayışına itecek ve sistem yeni teknolojik bir paradigmaya geçiş yapacaktır. Neo-Schumpeterci yaklaşıma göre kapitalist gelişme süreci günümüze kadar ardışık beş Kondratieff dalgasından oluşmaktadır. Paradigma geçişleri gelişmekte olan ülkelerin endüstrileşme dinamikleri üzerinde etkilerde bulunmaktadır. Mevcut teknoekonomik paradigmanın istikrarlı olduğu dönmede başat teknolojik yapı ile uyumlu kurumsal yapılanmalar sistemin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Kapitalist gelişmenin mevcut teknoekonomik paradigma içinde olgunlaşan teknolojiye bağlı olarak durağanlaşması kar oranlarını düşürerek uzun dalganın gerileme patikasına girmesine neden olur. Bu gerileme evresinde ekonomide yaşanan durgunluk eğiliminden kurtulmak amacı ile finansallaşma bir tarihsel uğrak olarak ortaya çıkar. Bu finansallaşma döneminde finansal spekülasyon ve borçlanma yoluyla yapısal durgunluğun üstesinden gelebilmek için kısmı talep genişlemeleri yaratılır. Bu talep genişlemesi dalgaları sürdürülebilir bir büyüme tesis edemediği için sorunlar ortaya çıkarır. Bu sorunlar yüksek işsizlik, eksik istihdam sık sık yaşanan resesyonlara, borsa çöküşlerine enflasyon ve deflâsyona kadar uzanır. Krizin derinleşmesi yeni bir yükseliş dalgasının başlangıcı için teknolojik sistemin dönüşümünü sağlayacaktır

minerva ve ilerleme

Bir Roma tanrıçası olan Minerva Eski Yunan mitolojisnde yer alan Athena’nın Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Athena ,Zeus'un bilgelik ve us tanrıçası Metis'ten doğan kızıdır. Efsaneye göre Metis hamile kalınca, Gaia Zeus'u uyarmış ve Zeus'da Metis'i yutmuş, Athena silahlarıyla birlikte Zeus'un başından çıkmıştır. Bu nedenle Zeus'un kişileşmiş aklı olarak da kabul edilir. Zeus'un kızları arasında en çok Athena'yı sevdiği bu nedenle kalkanını ve öldürücü şimşeğini yalnız onun taşımasına izin verdiği söylenir.İlk şiirlerde ve İlyada'da acımasız, katı yürekli duygusuz bir savaşcı olarak tanıtılır.Ancak İlyada'da Athena'nın sakin ve kendinden emin gücü, savaş tanrısı Ares'in gücünden üstün tutulur.Athena doğru haklı savaşın tanrıçasıdır. Athena bilgelik tanrıçası olarak Pronoia (Temkinli, ihtiyatlı) sıfatına sahipti.Bu sıfatla tasvir edildiğinde simgesi baykuştur.Minerva’nın baykuşu meteforunu Hegel Hukuk Felsefesi adlı kitabının önsözünde kullanır.Bu metofor ile Hegel olayların önce olduğunu bunlara bağlı oluşan düşüncelerin sonradan elde edildiğini vurgular.Çünkü Hegel'e göre var olanı kavramak felsefenin görevidir çünkü var olan akılıldır ve herkes kendi zamanın çocuğudur.,felsefe de aynı şekilde kendi zamanını düşüncede özetler.( Hegel 1821 Hukuk Felsefesinin Prensipleri Çev C Karakaya, Sosyal Yay.1991 sy :30)Tarihin maddi pratiği ortaya çıktıktan sonra Minerva'nın baykuşu kanatlarını açar ve uçmaya hazırlanır.Hegel bu metoforu ünlü eserine yazdığı önsöz de şu şekilde belirtir "Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğrenmek iddiası üzerine bir söz daha söyliyelim: felsefe bu konuda daima geç kalır.Dünyanın düşüncesi olarak felsefe ,ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar.Kavramın öğretiğini tarih aynı zorunlulukla gösterir.: ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki , ideal reel'in karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler alemi şeklinde yeniden inşa eder.Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman , hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir.Felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez , sadece bilenebilir.Minerva'nın baykuşu ,ancak gün baterken uçmaya başlar." ( a.g.e sy:31) Minerva nın baykuşu özgürce uçtukça akıl ancak özgür olabilir ve gerçeği bilebilir.Pratik soyut bilginin somutlanmasıdır.Soyuttan somuta giden , ideolojinin pusu kurduğu kırılgan yolda Minerva'nın baykuşu karanlıkta göremeyen insanlık için tek rehber olacaktır. Peki ya ilerleme Freud un dediği gibi uygarlık bir hoşnutsuzluk kaynağımı ,Minerva'nın baykuşu her gün kanatlanırken insanlık geşmişte ait olduğu tüm doğal yaşamımı özlüyor ,yoksa ilerleme bir aydınlanma düşü olrak tüm gücünü koruyormu bizler hergün biraz daha mı büyüyoruz.Evrim teorisinin konuya nasıl baktığı önemli,biyoloji analojiler toplumsal olan sistemlerim kavramsallaştırılması acısından da son derece önemli yani Minerva kanatlandıkça çevreye ait olan tüm veri yapılandırılmış malumata eşdeyişle bilgiye dönüştürdükçe aslında ilerliyor muyuz kimi hoşnutsuzluklarımız artsada.Biraz evrim biraz iktisat karışımı konuyu anlamamıza yardımcı olabilir belki.İktisatta evrim metaforu Marshall, Veblen gibi iktisatçılar tarafından 20. yüzyılın başında kullanılmış olsa da evrim kavramının iktisatta yerleşmesi birkaç on yıllılık bir geçmişe sahiptir. Bu gelişmenin arkasında kapitalist ekonominin gelişme dinamiklerinin anlaşılmasında denge merkezli çözümlemenin giderek açıklama gücünü yitirmesi ve evrimci bir yaklaşım tarzına duyulan ihtiyacın artması yatmaktadır. Kapitalist gelişmenin açıklanmasında giderek başat hale gelen ekonomik evrim kavramı tarihsel zamanda meydana gelen kurumsal değişimleri tanımlamaktadır. Ekonomik evrimin açıklamasını teorisinin merkezine yerleştiren Schumpeter, kendisi evrim kavramını kullanmamakla ve ekonomik gelişmenin analizinde Darwinci analojilere yer vermemekle birlikte evrimci iktisat düşüncesinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Schumpeter’in açtığı yoldan ilerleyen, Nelson, Winter, Freeman, Soeté, Rosenberg, Dosi,Foster,Metcalfe gibi iktisatçıların katkılarıyla gelişen evrimci iktisat teorisi “gerçek ekonomik ilişkilerin” doğasının anlaşılmasında önemli kavramsal açılımlar sunmakta,teknolojik gelişmelerin nasıl ortaya çıktığı ,nasıl seçildiği ,nasıl yayıldığı ve bir bütün olarak ekonomik sistem üzerindeki etkisinin neler olduğu sorularına yanıt bulmaya çalışmaktadır. Evrimsel biyolog Gould’a göre ise biyolojik evrim, en basit canlıların sonu insana varacak gelişmesini anlatmaz. İnsan evrimin kaçınılmaz bir sonucu olmadığı gibi karmaşıklığın artışı ve ilerleme de evrimin temel özellikleri değildir. Oysa ekonomik sistemlerin evriminde karmaşıklığın artışı ve ilerleme kaçınılmaz olarak meydana gelmektedir. Çünkü “Kompleks Adaptif Sistem” özelliği gösteren sosyo-ekonomik sistemler, bilgiyi toplayan dönüştüren ve kullanan dissipatif yapılardır. Bilgi birikimi, bilgi üreticisi ve kullanıcısı alt sistemler arasında işbölümünün önünü açarak ekonomik sistemin karmaşıklaşmasına ve değişen çevre koşullarına uyum yeteneğinin artmasına olanak tanımaktadır. Sonuç olarak teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik evrim süreci iktisadi büyümenin belirlediği bir ilerleme patikası doğrultusunda gerçekleşmektedir.İktisat açısından teknolojik gelişme metoforuna bağlı olarak mutlaka bir ilerleme var.ve Faust un dediği gibi teorinin gri olduğu bir dünyada hayatın altın ağacı gerçekten yeşil,aydınlanmanın bütün büyük çocukları Marks,mayakovski,Nazım Hikmet hep hayatın altın ağacını aradılar yani gerçeğin bilinebirliği bağlamında praksisin gücüne inandılar Nazım Hikmetin sanat tellakisi şiiri apansız aklıma geliyor.İlerleme bir mitos olmaktan çıkarak yaşamın bir parçası minerva hala en büyük gücümüz bilgi iktidarımızın anahtarı hepsi doğru .ama ya Camus haklı ise yani bilmek mutsuzluk ise.Camus değince aklıma bir den turgut uyar geldi nedeni belli yaşamın akdığı suda yıkanmaktana korkan bir yabancı ona yakışan bir kaç dize ve hala yaşamın ilerlemesine hayran olan tüm büyük çoçuklar için bir yaz geçesi hışırtısı
"Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu k
ısacık bir akşam "