Sayfalar

6 Kasım 2010 Cumartesi

ASİMETRİK BİLGİ SORUNU ÇERCEVESİNDE BANKACILIK KRİZLERİNİN NEDENLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: MİKROEKONOMİK BİR YAKLAŞIM

ASİMETRİK BİLGİ SORUNU ÇERCEVESİNDE BANKACILIK KRİZLERİNİN NEDENLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: MİKROEKONOMİK BİR YAKLAŞIM
Finansal Piyasalarda Asimetrik Bilgi Ve İşlem Maliyetleri Sorunu:
Finansal sistem bünyesinde asimetrik bilgi yaygın bir sorundur. Asimetrik bilgi; ekonomideki birimlerin farklı bilgi kümelerine sahip olmaları olarak tanımlanabilir (Ersel ve Sak 1996:305). Hayek’e göre rasyonel bir ekonomik düzende bilgi hiçbir zaman yoğunlaşmış ve bütünleşmiş biçimde bulunmaz, bunun tersi olarak tek tek bireyler arasında dağılmış tam olmayan tarzda ve çoğunlukla çelişkili bilgi parçaları halinde bulunur (Hayek 1945: 519). Asimetrik bilgi sorununun piyasa üzerindeki etkilerini ise Akerlof (1970) ele almıştır. Kullanılmış arabalar piyasası örneği ile asimetrik bilgi sorununun sonuçlarını analiz eden Akerlof; araba alıcı ve satıcılarının farklı bilgi kümelerine sahip olmaları sonucu piyasa mekanizmasının etkin işleyemeyeceği sonucunu ortaya koymuş ve devlet müdahalesinin böyle bir durumda piyasa katılımcılarının refah düzeyini arttırabileceğini belirtmiştir.
Asimetrik bilgi sorunu iktisat teorisinde iki davranış biçimine neden olmaktadır. Farklı bilgi kümelerine sahip olan taraflar “ters seçim” ve “ahlaki tehlike” davranışlarını sergilemektedirler.
Ters seçim sorunu sözleşme ilişkisi kurulmadan önce gerçekleşir. Finansal piyasalarda fon akımı sürecinin tarafları farklı bilgi kümelerine sahiptirler. Tasarruf sahipleri yatırımcının projesi hakkında yatırımcıdan daha az bilgi düzeyine sahiptir. Bu asimetrik bilgi sorunu, tasarrufçunun aktardığı fonun akıbeti ve kendisine bir getiri olarak dönüp dönmeyeceği sorusuna yanıt bulunmasını zorlaştırmaktadır. Böyle bir ortamda, güvenli bir yatırım fırsatını kaçırmak ya da risk düzeyi yüksek bir proje yatırım yapmak ters seçim olgusunu tanımlamaktadır.
Ahlaki tehlike sorunu da; ekonomideki birimlerin bir kısmı (sözleşme imzalanmasından sonra) eylemleri ile gerçekleşebilecek koşullara bağlı durumları etkileyebilmesi, dolayısıyla hangi durumların gerçekleşebileceği konusunda diğer birimlere oranla daha kesin bilgiye sahip olması şeklinde tanımlanabilir (Ersel ve Sak 1997:306). Bu durumda tasarrufçu yatırımcıya aktardığı fonun ne şekilde kullanılacağını bilemediği için kaynak aktarma sürecinde çekingen davranacaktır. Görüldüğü gibi asimetrik bilgi sorunu ters seçim ve ahlaki tehlike davranışlarına neden olarak finansal sistemin etkin çalışmasına engel olmaktadır.
İşlem maliyetleri olgusu, genel olarak firmanın varlığının açıklanmasında belirleyici olan bir sorundur. Neo-klasik iktisat teorisi sürtüşmesiz sorunsuz bir değişim sürecinin varlığı varsayımın dayanır. Gerçek ekonomik ilişkilerde kurulan değişim ilişkilerinde sahiplik hakları her zaman belli değildir. Bu kısıtlayıcı etkenler nedeniyle değişim süreci sürtüşmesiz ya da sorunsuz kurulamamaktadır. Fiyat sistemin kendi işleyişi dahi maliyet unsuru oluşturmaktadır. İşlem ya da piyasa maliyeti diye adlandırılan bu kavram ekonomileri işleyişinde önemli bir ağırlığa sahiptir (Bulutay 1995:15). Firmanın temel var oluş nedeni fiyat mekanizmasını kullanmak suretiyle artan işlem maliyetleridir. (Coase 1937) İşlemlerin piyasa aracılığı ile koordinasyon maliyetleri firmalar bünyesinde hiyerarşik yapılar oluşturarak koordine edilmesinden yüksek olması nedeniyle firma gibi bir kurum ortaya çıkmaktadır. Yeni kurumcu iktisadın kurucularından Williamson’a göre firma ya da tercih ettiği kavramla hiyerarşiler, işlem maliyetlerinden tasarruf edilmesi amacıyla oluşturulan bir örgütlenme biçimidir. Hiyerarşilerin varlığı büyük ölçüde fiyat mekanizmasının işleyişinden doğan işlem maliyetlerinden daha etkin bir örgütlenme altında tasarruf edilmesinden kaynaklanmaktadır (Yılmaz, 2002: 164).İşlem maliyetlerinin varlığı piyasalarda firma tipi organizasyon biçimlerini zorunlu kılmaktadır. Kullandığı girdiler ile çıktı üreten bu organizasyon yapısı; işlem maliyetlerinin varlığının yarattığı kısıtları, bir üretici istemi var edecek asgari koşulları oluşturarak aşmaya çalışır.
Finansal piyasalarda da fon aktarım süreçleri, taraflar arasında yapılacak sözleşmeler; parasal harcama ve zaman kullanımı biçiminde ortaya çıkan maliyetler oluşturur. Taraflar arasında kurulan sözleşme ilişkisinin gerçeklik kazanması ancak yapılması gereken zorunlu harcamaların gerçekleşmesi durumunda mümkün olmaktadır.
Asimetrik bilgi ve işlem maliyetleri sorunu finansal piyasaların fon aktarma işlevini başarılı olarak yetine getirmesi konusunda engel oluşturmaktadır. Bu sorunların yarattığı kısıtları asgariye indirebilecek kurumsal yapı finansal aracılık olarak ortaya çıkmaktadır. Bankaların fon aracılığındaki temel katkısı istenen ya da sunulan fon miktarını değiştirmekten çok fon sunan ya da isteyenlerin bilgi eksikliklerini gidermekte yatar. Bu açıdan bakıldığında bankaların varlık nedeni belirsizliğin varlığı olmaktadır.(Ersel,2009:15) Asimetrik bilgi sorunun çözümünde banka önemli bir yere sahiptir. Mevduat olarak topladığı kısa vadeli fonları, kredi olarak uzun vadeli fonlara dönüştüren ticari bankalar; kendisine borç veren ajanları (mevduat sahipler) ve kendisinin borç verdiği ajanları (kredi müşterileri) yakından izleyerek, onlar hakkında bilgi toplar. Topladığı bu bilgileri bir havuzda birleştirerek, asimetrik bilgi sorunun yol açtığı ters seçme ve ahlaki tehlike davranış biçimlerinden kaçınmaya çalışırlar.
Bankalar ters seçim sorununun ortadan kaldırabilmek için fon aktardığı kesimlerden kredi karşılığı olarak teminat alırlar. Bu teminatların varlığı, kredilerin geri dönmemesine karşı bir güvencedir. Kredi, riskli bir projeye verilmiş olsa bile, meydana gelebilecek herhangi bir kayıp teminatın paraya çevrilmesi ile giderilebilir. Bu yöntemle ters seçme davranışın ortaya çıkması önlenmiş olur. Bankalar, ahlaki tehlike sorununun yarattığı sonuçları da ortadan kaldırabilmek için; kredi açtıkları kurumun kredisi nasıl kullanıldığını yakında izleyecek yöntemler geliştirirler. Kredi açılan şirketin mali tablolarını incelemek ahlaki tehlike davranışının önlenmesinde etkili olan yöntemlerden biridir.
Bu bağlamda finansal piyasalarda fon aktarım sürecinde kurulan sözleşmelerin maliyeti finansal bir firma olan bankanın ortadan çıkmasının nedenlerinden biridir. Finansal bir firmanın varlığı, her işlem için yapılacak masrafı ölçek ekonomilerinin varlığı nedeniyle düşürecektir. Firmanın üretim düzeyi değiştikçe maliyetlerin seviyesi değişecek buna bağlı olarak üretim düzeyi arttıkça ölçeğe göre artan getiri durumunda maliyetler azalacaktır (Çermikli 2002:30). Bankalar; finansal firma olarak işlem maliyetleri sorununu ölçek ekonomilerinde yararlanarak asgariye indirirler.
Finansal piyasalarda faaliyet gösteren firmalar çoklu üretim yapan kurumlardır. Bu firmalar tıpkı diğer firmalar gibi sabit sermaye ve gerekli girdileri kullanarak çıktı elde ederler. Dolayısıyla bu işlem sonucunda kâr elde etmeyi amaçlamaktadırlar. Kısaca bu firmalar diğer firmalar gibi bir üretim fonksiyonuna sahiptirler. (Alıç 1997b:34)
Bu işlevlerini yerine getirirken ticari banka finansal üretim yapar. Finansal firmaların üretimi teknik ve ekonomik üretim olarak ikiye ayrılır. Teknik anlamda üretim bir dönüştürme işlemidir. Banka bağlamında bu dönüştürme işlemi, fon fazlası olan kesimlerden toplanan kısa vadeli fonların, fon açığı olan kesimlere uzun vadeli krediler olarak aktarılması sürecini kapsar. Bu açıdan banka firmasının üretimi; borç vericiler ile borç alıcılara sunulan bir dizi finansal ürün ve hizmettir. Banka firması girdiler kullanarak fon toplar ve bu fonları finansal hizmet olarak kullanılabilir fonlara dönüştürerek üretimin teknik üretim aşamasını tamamlamış olur. Ara üretim çıktısı olan bu aktarılabilir fonlar, üretimin ikinci aşaması olan ekonomik üretim sürecinde bir girdi olarak faiz getirili aktiflerin üretilmesinde kullanılır (Batu vdğ. 1998:29-30).
Teorik düzeyde kurulacak basit bir banka modelinde; banka bilançosunun aktif tarafı munzam karşılıklar, m çeşit kredi (Li) ve n çeşit menkul değerden (Sj) oluşurken, bilançonun pasif tarafı her türlü borç alımlarını kapsayacak biçimde p çeşit mevduattan oluşur.
Banka firması topladığı fonlar ve emek olan girdilerini finansal ürün olarak kredi ve finansal hizmetler olarak çıktıya dönüştürür Bu üretim sürecinde banka üretim kararlarını, karını maksimize edecek biçimde verecektir. Neo-klasik iktisat teorisinin analizi açısından banka firması üretim düzeyini kredi, menkul değer ve hizmetlerden elde ettiği marjinal gelirin; kredi menkul değer ve hizmet üretmek için karşılamak zorunda kaldığı marjinal maliyete eşit olduğu noktada belirleyecektir. Banka firmasının bilanço oluşturarak finansal fon aktarımı yapması
Banka Firması Ve Risk:
Bankalar; kısa vadeli fonları, uzun vadeli fonlara dönüştürürken çeşitli riskler üstlenirler. Risk; aktif veya pasif nitelikli varlıkların değerlerinde beklenmedik değişmelerin ortaya çıkma olasılığı (Uysal 1999:2) ya da arzu edilmeyen bir olay veya etkinin ortaya çıkma olasılığı olarak (Sarıkamış 1997:63) tanımlanabilir. Bankalar temel olarak kredi riski, piyasa riski ile faaliyet riskini üstlenirler. Piyasadaki riski; faiz, dövizi kuru ve likidite risklerinden oluşmaktadır (Köylüoğlu 2001:82).
Bankaların üstlendikleri riskler, esas itibariyle bilançoda ifadesini bulan ve herhangi bir anda bankanın fon sağlama ve kullanımı arasında bir dengenin olmayışından kaynaklanmaktadır. (Kaval 2000:25-26).
Bankalar sağladıkları fonları yatırımcılara aktarırlarken kaçınılmaz olarak risk üstlenirler. Risk düzeyinin aşırı yükselerek banka için tehlike oluşturmaması etkin bir risk yönetimi ile sağlanabilir. Finansal küreselleşme süreciyle birlikte kısa vadeli sermaye hareketlerindeki artış finansal piyasalarda faiz oranı, döviz kuru gibi değişkenlerin oynaklığını arttırırken “risk yönetimi tekniklerinin” gelişimini hızlandırmıştır.
Bankaların üstlendikleri; faiz riski, döviz kuru riski, likidite riski, piyasa riski kavramını içeriğini oluşturur. Banka bilançosunu oluşturan aktif varlıkların faiz oranları ile pasif varlıkların faiz oranlarını farklı olması faiz oranı riskini tanımlamaktadır. Bankalar genellikle, kısa vadeli fonları, uzun vadeli fonlara dönüştürürken vade uyuşmazlıklarına bağlı olarak farklı faiz oranlarına sahip aktif ve pasife sahiptirler. Aktif ve pasifteki faiz oranı farkının açılması; bankaların aşırı faiz oranı riski üstlendiklerini göstermektedir.Bankalar hem müşteri hem de kendi hesaplarına; döviz ihtiyaçlarını karşılamak, kur riskinden korunmak için, vadeli işlem piyasasından döviz alarak oluşan kur farklılıkları yoluyla kar elde etmek için dövizle işlem yaparlar. Döviz kuru riski: “Ulusal parayla veya kaynaklarla döviz alma ya da döviz satarak karşılığında ulusal para veya kaynağa sahip olmayan işlemler nedeniyle zarar edilmesi ihtimali” olarak tanımlanabilir (Delikanlı ty:7). Banka likiditesi; bankanın mevduatı paraya çevirme isteklerini karşılama gücüdür (Sayer 1960:159). Banka likiditesi; kasadaki nakit mevcudu, hızla paraya dönüştürebilir varlıkları bankanın net nakit girişi, borçlanma yoluyla elde edilebilecek ek nakitten oluşur. Bankanın üstlendiği likidite riski ise “ani mevduat çekilmesi gibi olayların yarattığı nakit gereksinmesini karşılayabilmek üzere bankanın çok yüksek maliyetle kısa vadeli borçlar ya da yeterince likit olmayan varlıklarını önemli ölçü ve zararla paraya çevirmek zorunda kalması olarak” tanımlanır (Çelebican 1984:17).
Bankalar tasarrufçulardan topladıkları fonları, yatırımcılara kredi olarak aktarırlar. Bu neden kredi riski bankaların asli işlevlerini yerine getirirken üstlendikleri en temel ve en önemli risk türüdür. Kredi riski batık riski ya da aktif kalitesi riski olarak da isimlendirilmektedir (Ağaoğlu t.y:37). Kredi riski, “nakit veya nakit olmayan fon aktarma faaliyetlerinde, karşılıklı ödeme zaman ve mekan farklılıklarının söz konusu olduğu işlemlerde, karşı tarafın ödeme yapmamayı ya da ödeme yapmamasından kaynaklanan zarar ihtimali olarak tanımlanır”(Arus t.y:45).
Faaliyet riski; bankanın faaliyetini sürdürürken karşılaştığı, çeşitli şekillerde ortaya çıkan bireysel ve teknik hatalardan kaynaklanan risktir. Faaliyet riskinin bankalar için ayrı bir risk unsuru olarak ele alınması oldukça yenidir. Diğer risklerden farklı olarak bu risk türünde, riskin temeli bankanın iç yapısından kaynaklanan sorunlardır. Faaliyet riskinin en önemli çeşitleri; iç kontroldeki ve şirket yönetimindeki aksaklıkları kapsar. Bu tür aksaklıklar, hata, dolandırıcılık veya işi zamanında yerine getirememe nedeniyle mali zararlara yol açan ya da bir şekilde yetkisini aşan dealer, kredi memurları veya diğer personel tarafında bankanın yükümlülük altına sokulmasıyla ortaya çıkmaktadır. Faaliyet riskinin diğer şekilleri teknolojik sistemdeki büyük çöküşler veya büyük yangınlar gibi felaketleri kapsar (Gökçe 1999:26). Daha önceki kısımda tartışıldığı gibi kurumsal zayıflıklar ahlaki tehlike sorununu gündeme getirerek bankacılık sistemi bünyesinde risk düzeyinin yükselmesine neden olmaktadır. Bankacılık sisteminde genel risk düzeyinin artışına bağlı olarak bilanço kırılganlıkları artacaktır. (Kibritçioğlu 2002:7-9)
BANKACILIK KRİZLERİNİN NEDENLERİ:
Bankacılık krizi, mevduat bankalarının piyasa araçları üzerindeki yenileme yeteneklerini yitirmeleri ya da ani fon çekilişine maruz kalmaları sonucu likidite sıkıntısı ve hatta geri ödeyememe durumuna düşmeleri olarak tanımlanabilir (Sachs 1998:248). Bankacılık krizleri genellikle banka paniği sürecinde ortaya çıkar, bu bağlamda banka paniği “bir ya da daha fazla bankaya güvenin sarsılması, halkın birden bire ve yaygın bir şekilde mevduatlarını geri çekmek için “hücum etmesi (banking run)” olgusudur (Parasız 1999:53). Dünya ekonomisi bu dönüşümleri yaşarken; diğer taraftan, borç, para ve bankacılık krizlerinden oluşan finansal krizler giderek artan sayıda görülmeye başlamıştır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yayılan düzensizleştirme dalgası sonucu yukarıda belirtilen dönüşümler hayal kırıklıkları yaratmıştır. Gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde bankacılık krizleri para krizleri birlikte ortaya çıkarak ülke ekonomilerinin üretici sektörlerini derinden etkileyen krizlere dönüşmektedirler. 1970’lerden günümüze 93 ülkede 117 sistemik bankacılık krizi yaşanmıştır (Caprio ve Klingibiel 1998). Yaşanan krizler, ekonomik performansı olumsuz etkilemiş; işleyişi büyük ölçüde bozulan bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması için hükümetler büyük maliyetleri olan “kurtarma (bail out) paketleri” uygulamaya koymak zorunda kalmışlardır
Tekil bankacılık krizleri sistemin bütününe yayılarak sistemik bankacılık krizlerine dönüşebilirler. Sistemik bankacılık krizi; “finansal piyasalarda bir ya da birkaç bankanın iflası tehlikesine yol açan bir durumun tüm sisteme yayılarak ödemeler sistemini olumsuz etkilemesi hatta işleyişini durdurması nedeniyle, piyasaların işleyişinde pürüzler meydana gelmesi şeklinde tanımlanmaktadır (Erdönmez 2001:3). Bankacılık krizinden söz edebilmek için özellikle gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde aşağıdaki kriterlerden en azından iki tanesi gerçekleşmiş olmalıdır (Birinci 2001:1252).
1. Riskli kredilerin oranın, bankacılık sektörünün toplam aktifinin %10’u aşması veya hızlı bir artışın yaşanması
2. Bankacılık sektöründeki sorunlar nedeniyle geniş kapsamlı devletleştirme yapılması, faaliyetlerin tamamen durdurulması, füzyon, satın almalar olması veya birçok kurum için önemli miktarda devlet yardımının verilmesi.
3. Hükümetin kriz önlemleri alması, işlemlerin durdurulması, bankaların zaman zaman kapalı tutulması ya da bankalara tam mevduat garantisi verilmesi.
4. Bankaları kurtarmak için alınan önlemlerin mali yükünün GSYH nin en azından %5 i düzeyine ulaşması.
Bankacılık krizlerinin nedenleri konusunda üç temel yaklaşım bulunmaktadır (Boyd vdğ. 2000:1-2).
1. Birinci yaklaşıma göre; bankacılık krizlerinin nedeni makroekonomik olgulardır. Aslında bankacılık krizleri yalnızca makroekonomik sorunların yansımasıdır. Bu nedenle kriz ekonomik durgunluğun oluşmasında nedensel bir etki yapmaz.
2. İkinci yaklaşıma göre; bankacılık krizlerinin nedeni, kendi kedini besleyen bekleyişlerden kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşım özellikle, makroekonomik şokların olmadığı durumlarda ortaya çıkan bankacılık krizlerinin anlaşılmasında ve tarihte oluşmuş banka iflaslarının nedenlerinin ortaya konmasında ortak bir kavramsal çerçeve sağlar. Bu görüşe göre ekonomik durgunluğun oluşumunda bankacılık krizleri önemli bir rol oynar.
3. Üçüncü görüşe göre; bankacılık krizlerinin nedeni zayıf tasarlanmış kurumlardır. Düşük fiyatlandırılmış mevduat sigorta sistemi, etkin olmayan denetim ve düzenleme sistem bünyesinde ahlaki tehlike sorununu ağırlaştırarak sistemik risk düzeyinin artmasına neden olmaktadır. Aşırı risk almanın önünün açıldığı bankacılık sisteminde sistemik bankacılık krizinin oluşmasını sağlayabilmektedir. Mikroekonomik bir bakış tarzına sahip olan bu yaklaşım banka risk alma davranışlarını belirleyen kurumsal çevre ve bunun kriz oluşturan sonuçları üzerinde durmaktadır.
Bankacılık krizlerini; makroekonomik şoklar, banka hücumları ve zayıf kurumsal yapının oluşturduğu kırılganlıklara bağlayan yaklaşımlar, ülke örnekleri bağlamında kriz olgusunu açıklarken, teorik düzeyde bileşime gidebilmektedirler. Farklı ülkelerde ortaya çıkan bankacılık krizlerinin ortak yönlerini belirleyen bir araştırmanın sonuçlarına göre bankacılık krizleri ile ilgili olarak şu olgular göze çarpmaktadır (Boyd vdğ. 2000:3):Bankacılık krizleri ya makroekonomik şoklardan ya da bekleyişlerdeki olumsuz değişmelerden kaynaklanmaktadır. Mevduat sigortasının yarattığı ahlaki tehlike ile bankacılık krizleri arasında nedensellik ilişkisi vardır. .
Tarihsel bir bakış açısından; bankacılık krizlerini açıklamaya çalışan modeller; banka hücumlarının nedenlerini farklı temele dayandırsalar da; banka mudilerinin mevduatlarını ani geri çekme davranışlarına merkezi bir rol vermektedir.İlk kuşak modeller bankacılık krizlerinin nedenlerini bilançonun pasif tarafına bağlamaktadırlar.Bilançonun pasif tarafından kaynaklanan krizlerin temel nedeni banka mudilerinin ani para çekişleridir. Bu modellerin temelinde banka bilançoların yapısal özellikleri ve özelliklere bağlı olarak ortaya çıkan dönüşüm açığı sorunu bulunmaktadır. Bankacılık sistemi mudileri toplam mevduat tutarından daha az olması beklenen mevduat çekişlerine yetecek kadar likit varlığa sahip olduğu sürece etkin çalışmaktadır. Fakat Şekil 2‘ de görülen dönüşüm açığı nedeniyle sistem içsel olarak kırılganlıklar taşımaktadır.Mudilerin tamamının mevduat talep etmesi durumunda bankaların varlıklarını hızla nakde çevirerek iflas etmesi kaçınılmaz hale gelmektedir.( Rochet 2003 :144)

Ani mevduat çekmelerinin banka iflasına neden olacağına ilişkin öncü model Flood ve Garber (1981) dir. Bu model hükümetlerin uyguladığı politikalar sonucu kaçınılmaz olarak bankacılık krizi meydana geleceğini öne sürmektedir. Modele göre bankalar kendilerine mevduat olarak yatırılan paraları rezerv ve tahvile yatırım yaparak değerlendirmekte ve mudilerin istedikleri zaman paralarını geri çekebileceklerini taahhüt etmektedir. Mevduat sigortası uygulamasının olmadığını varsayan modele göre merkez bankasının uygulayacağı politikalar bu taahhüdün yerine getirilebilmesine yönelik kuşkular oluşturabilmektedir. Şöyle ki; merkez bankasının daraltıcı bir para politikası uygulaması sonucu faiz oranları artacaktır; mevduatlarını tahvile dönüştüren bankaların aktif değeri faiz oranı artışı sonucu düşecektir, bankanın taahhüdünü yerine getiremeyeceğini düşünen mudiler paralarını çekmek için bankaya hücum edecekler, likidite yetersizliği sonucu banka iflas edecektir. Merkez bankasının uyguladığı politika sonucu hücumun meydana gelmesi kaçınılmaz olduğu için tekli denge söz konusudur. Diğer bir model kendi kendini besleyen bekleyişlerini banka krizlerine nasıl neden olduğunu inceleyen Diamond ve Dybving (1983) modelidir. Modele göre banka kendisine mevduat olarak yatırılan parayı yatırıma dönüştürmektedir. Banka için üç dönem söz konusudur. Birinci dönemde mevduat toplanıp yatırım yapılır, ikinci dönemde yatırım henüz gelir getirmemektedir. Bu dönemde parasını almak isteyene parası düşük bir faizle verilmektedir, üçüncü dönemde bankanın yatırımı sonuçlandığı için banka gelir elde etmekte ve mudilere paraları daha yüksek bir faizle geri verilmektedir. Olumsuz bir bekleyiş sonucu mudiler, ikinci dönemde önce gelen parasını alır varsayımına dayanarak, bankaya hücum ederlerse, banka yatırımından henüz gelir elde etmediği için likidite yetersizliğine düşecek ve iflas edecektir. Mudilerin ikinci dönemde hücum etmeleri kendi kendini besleyen bekleyişler sonucudur. Bankacılık krizi bu nedenle öngörülmemekte ve krizin oluşması konusunda çoklu denge söz konusu olmaktadır.
Özellikle 1980’li yıllarda bankacılık krizlerini bankaya hücum çerçevesinde açılayan modellerin yaygınlık kazanmasına rağmen; bankacılık sisteminin büyük bir kısmında meydana gelen sistemik krizler; mevduat sahipleri ani mevduat çekişi yapmasalar da gerçekleşebilmektedir (Demirgüç-Kunt vdğ. 2000:1). Finansal küreselleşme süreciyle artan uluslararası sermaye hareketlerine bağlı olarak bankalar önemli ölçüde fon transfer eden kurumlar haline gelmişlerdir. Finansal liberalizasyon politikalarını izleyen dönemde bankalar; faiz oranlarının ve sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasına bağlı olarak aşırı düzeyde kredi ve döviz riskine maruz kalmaktadırlar. Bu nedenle banka iflaslarının nedenleri; banka bilançolarının pasif tarafından, aktif tarafına doğru kaymaktadır. (Kaminsky ve Reinhart 1999) Finansal liberalizasyon sonrası dönmede; krizlerin varlık kalitesinin bozulması ile açıklanabilecek aktif taraftan ortaya çıktığı ve özellikle hisse senetlerinde olmak üzere varlık fiyatlarındaki aylık bazdaki aylık dalgalanmaların ve iflaslardaki önemli artışların kriz ortamının varlığına işaret ettiği belirtilmektedir.(Çoşkun,2008:15)
Yapılan ampirik çalışmalara göre; günümüz bankacılık krizlerinde banka mevduatlarında bir düşüş gözlenmemektedir. Banka hücumları, bankacılık krizlerini açıklamaya yönelik teorik literatürde merkezi bir konumda bulunurken, pratikte bu yaklaşım giderek gündem dışına itilmektedir. Bu bağlamda; banka kredi faiz oranları kriz öncesi dönemde artarken, mevduat faiz oranlarında benzer bir artış yaşanmaktadır (Demirgüç-Kunt vdğ. 2000:22).
Yapılan birçok çalışma; finansal liberalizasyon ile bankacılık krizini de kapsayan finansal krizler arasında nedensellik ilişkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Demirgüç Kunt ve Detragrache (1998) göre; finansal liberalizasyon, yetersiz düzenlemenin olduğu durumda finansal sistem bünyesinde oluşan kırılganlığı arttırmaktadır. Kurumsal zayıf çevre; mikro ölçekte banka bilançolarında risk düzeyini yükselterek, bankacılık krizlerine yol açmaktadır. Weller (1999); finansal liberalizasyon sonrasında, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde para ve bankacılık krizi çıkma olasılığının arttığını ortaya koymaktadır. Bu eser, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yapısal zayıflıklara dikkat çekerken, iyi tasarlanmamış finansal liberalizasyon uygulamalarının kriz oluşumunda etkili olduğunu belirtmektedir. Mehrez ve Koufman (2000) liberalizasyon sonrası dönemde bilgi setinin belirsiz olmasının bankaların aşırı risk almalarına neden olduğunu belirtirken; bankacılık krizi olasılığının şeffaf olmayan ekonomik çevrede arttığını vurgulamaktır. Bu bağlamda finansal liberalizasyonu takip eden kısa dönemde bir bankacılık krizi çıkma olasılığı hayli yüksektir.
Özellikle tasarruf açığı içinde bulunan gelişmekte olan ülkeler uluslar arası fon akımlarından daha fazla yararlanabilmek için finansal liberalizasyon uygulamaları ile finansal piyasalarında mevcut olan kuralları gevşetmeye başlamışlardır. Bu sürecin bankacılık sisteminde yansıması sistemin üzerindeki denetim ve gözetimin zayıflaması olarak ortaya çıkmıştır.
AHLAKİ RİSK VE BANKACILIK KRİZLERİ:
Bankacılık Sisteminde Düzenleme ve Denetim:
Finansal piyasaların düzenlenmesi, biçimsel olarak tanımlanmış davranış kurallarının oluşturulması olarak tanımlanmaktadır (Alparslan 2000:51). Bu davranış kurallar ilgili kurumların tarihsel gelişme sürecinde kendiliğinden oluşan kurallar bütünü olacağı gibi, kamu otoritesi tarafından belirlenmiş kurallar biçiminde de olabilir.“Dünyada genel kabul görmüş içerikleri ve şekilleri ülkeden ülkeye önemli farklılıklar gösteren iki düzenleme yaklaşımı vardır. Bunlardan birincisi doğrudan “devlet kontrolü (merit regulation)” ikincisi ise “kendi kendine düzenleme (self regulation)” dir.Birinci yaklaşımda kamu otoritesi ya da doğrudan ya da görevlendireceği bir kamu kuruluşu veya buraya bağlı bir özel kuruluş tarafından düzenlemeleri yapar ve denetimi sağlar. Diğer taraftan ikinci yaklaşımda piyasa katılımcıları kendi düzenlemelerini kendileri yaparlar ve bu faaliyetleri için kamu otoritesinin onayını almak zorunda kalmazlar” (Doğu 1996:35)
Sermaye piyasaları ve bankacılık sistemi için yapılan kamu düzenlemeleri birbirinden farklılık gösterirler. “Doğrudan finansmanda kamu düzenlemelerinin vurgusu tasarrufçusunun doğru ve yeterli malumata sahip olması iken, dolaylı finansmanda vurgu, aracı kurulun aldığı riskin sınırlandırılmasına doğru kayar. Çünkü kaynak dağıtım kararını doğrudan aracı kuruluş kendisi riskini üstlenerek gerçekleştirir (Sak 2000:59).
Finansal sistemde yer alan asimetrik bilgi sorunu daha önce de belirtildiği gibi ahlaki tehlike ve ters seçim davranışlarına neden olur. Finansal sistem içinde banka tipi aracı kurum bu sorunun sonuçlarını ortadan kaldırmak için oluşmuş olsa da sorunun üstesinden tamamen gelememektedir.
İşte bu nedenle asimetrik bilgi sorunu bankacılık sistemi bünyesinde de sistemin etkin olarak çalışmasına engel olan iki sonuç doğurur. Bunlardan birincisi tasarruf sahiplerinin bankanın risk düzeyi konusunda yeterli bilgiye sahip olmaları, tasarrufların bankalara yönelmesi hususunda engelleyici olmasıdır. İkinci sorun ise; tasarruf sahiplerinin bankaların varlık kalitesi, hakkında yeterli bilgi sahibi olmamalarının banka paniğine yol açabilmesidir (Mıshkın 2000:6). Bu nedenlerden dolayı kamu otoriteleri, bankaların aşırı risk almalarını önleyecek düzenleyici kurumlar oluştururlar. Böyle bir düzenleme davranışı ortaya çıkaran belirleyiciler şunlardır (Alparslan 2000:53):
· Muhtemel sistemik sorunlar
· Finansal kuruluşların izlenmesinde ölçek ekonomilerinden yararlanılması
· Tüketici güveninin sağlanması
· Ahlaki bozulma riskinin sınırlandırılması
· Hakların korunması ve işlem maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tüketici talepleri
· Bankacılık sistemin etkin çalışmasını sağlayan bir güvenlik ağının oluşturulması özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından önem arz etmektedir. Bankacılık sisteminin yeterli olarak düzenlenmediği bu ülkelerde, aşırı risk alma davranışlarına yönelen bankacılık sistemi, bankacılık krizlerinin temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
Bu kurumlar içinde en önemlisi sermaye yeterliği düzenlemeleridir. Bu yolla bankaların işlevlerini sağlıklı yerine getirebilmek için sahip olmaları gereken asgari sermaye düzeyi belirlenmektedir. Sermaye yeterliliği düzenlemeleri banka ortaklarının banka yönetiminin aldığı kararları denetlemesini, zarara ortak olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır (Sak 2000:62).
Etkin Olmayan Düzenleme ve Bankacılık Sisteminde Aşırı Risk Alma Davranışı:
Etkin olmayan düzenleme ortamında bankaların aşırı kredi riski alma davranışları, kredi piyasalarında asimetrik bilgi sorununun ortaya çıkarttığı tayınlama olgusunun incelendiği Stiglitz ve Weiss (1981) modeli çerçevesinde ele alınacaktır.İktisat alan yazınında “kredi tayınlaması (credit rationing) “ başlığı altında tartışılan konuya ilk dikkat çeken Keynes olmuştur.Keynes 1930 yılında yayınlanan A Treatise of Money adlı kitabında ,bankaların kredi faiz oranını değiştirmeden açacakları kredi miktarını oynatacaklarını ,böylelikle sınırdaki tatmin edilmemiş borçlanıcıların “ miktarında değişmeye yol açacaklarını ileri sürmüştür.Bankaların kredide talep fazlası varken geri ödemem riski nedeniyle faiz oranı yükseltemeyeceğini ilk kez Hodgman (1960) ileri sürmüştür. (Ersel 2009:20) Stiglitz ve Weiss (1981) modelinin tartışmaya katkısı konuya asimetrik bilgi sorunu çerçevesinde kuramsal bir açıklama getirmesi olmuştur .Kredi piyasalarında, bankalar kredi açacak güvenilir proje sahibi reel sektör kuruluşları ararlarken, yatırımlarının finansmanı sorununu çözmeye çalışan firmalar da kredi talep etmektedirler. Bankalar ile kredi müşterileri arasındaki asimetrik bilgi sorunu, piyasada hem arz hem de talep fazlası olması sonucunu doğurmaktadır.
Kredi faiz oranlarının yükselmesi bankanın karlılığını arttıracağı için açılan kredi miktarı artacaktır. Ancak kredi faiz oranlarının belirli bir eşiği aşması; kredi piyasalarında yüksek getirili buna karşın riskli projelerin kredi talebinde bulunmasında neden olacaktır. Piyasalardaki riskli projelerin payı risk düzeyi düşük projelere göre artacağı için, bankalar belirli bir faiz oranından sonra kredi vermek hususunda isteksiz davranacaktır. Sonuç olarak bankaların getirilerini maksimum kılan ve bir optimal faiz oranı bulunmaktadır. Bu oran aşıldığında bankaların beklenen getirileri de azalacaktır.
Asimetrik bilgi sorunu faiz oranlarının artışına bağlı olarak kredi piyasalarında iki etkide bulunmaktadır.
1. Ters seçim etkisi
2. Teşvik etkisi
Ters seçim etkisi sonucu, yükselen faiz oranları ile birlikte aldıkları kredileri geri ödeme olasılığı yüksek projeler kredi piyasalarından çekilmektedirler. Teşvik etkisi sonucu ise, yükselen faiz oranları nedeniyle ancak riskli ve yüksek getirili projeler kredi talep etmektedir. Çünkü yüksek faiz oranı ödemeye ancak yüksek riskli bir proje sahibi müşteri razı olacaktır. Proje başarılı olursa; faiz maliyetinden yüksek bir gelir elde edecek, proje başarısız olursa kaybı krediye karşı gösterdiği teminattan ibaret olacaktır.Asimetrik bilgi sorunu nedeniyle, kredi piyasalarında optimal faiz oranı (r*) düzeyinde, kredi arzı (Ls) ile kredi talebi (Ld) dengede değildir. Kredi piyasasında Z kadar talep fazlası vardır. Kredi arzı, faiz oranının artan fonksiyonudur, ancak optimal faiz oranın aşılması durumunda, kredilerin geri ödenmeme riski artacağı için bankanın getirisi azalacaktır, bu nedenle optimal faiz oranının sağ tarafında kredi arzı, faiz oranın azalan bir fonksiyonu haline gelmektedir. Grafiğin 2. bölümü faiz oranı ile bankanın beklenen getirisi arasındaki ilişkiyi göstermektedir, optimal faiz oranında bankanın beklenen getirisi en yüksek düzeydedir.
Piyasada arz ve talep dengesinin sağlandığı faiz oranı rm dir. Bu faiz oranında bankanın kredi portföylündeki risk düzeyi yükseleceği için bankanın beklenen getirisi azalmaktadır. Banka getirisindeki azalmaya bağlı olarak optimal faiz oranını aşan faiz oranlarında kredi arzını azaltacaktır. Makroekonomik istikrar ve etkin bir düzenlemenin olduğu bankacılık sisteminde asimetrik bilgi sorunu kredi hacminin azalmasına neden olarak, kredi tayınlaması gündeme getirmektedir. Düzenleme ve denetim yetersizliklerinin olduğu bir sistemde, banka davranışı modelin sağladığı analitik araçlar kullanılarak şu şekilde çözümlenebilir:
Makroekonomik istikrarsızlığın varlığı varsayımı altında bankacılık sistemi aşırı risk alma davranışlarını engelleyecek biçimde etkin düzenleniyor ve denetleniyorsa; bankalar ekonomik istikrarsızlığın yatırımlar üzerindeki olumsuz etkilerini dikkate alarak riskten kaçınan bir fon aktarım davranışı içine gireceklerdir.
İstikrarsızlık nedeniyle denetim otoriteleri tarafından ihtiyati karşılık oranlarının yüksek tutulması, bankaların beklenen kârını azaltacaktır. Bankaların buna tepkisi ise kredi faiz oranlarını daha fazla düşürmek ve kredi tayınlama miktarını daha çok arttırmak yönünde olacaktır. Bu durum bankacılık sisteminde etkin düzenlemenin olduğu ülkelerde gözlenmektedir (Binay ve Kunter 1998:5).
Makroekonomik istikrarsızlık varsayımı altında; etkin olmayan düzenlemenin olduğu bir bankacılık siteminde ahlaki tehlike sorunu ağırlaşacaktır. İstikrarsızlık ortamında, bankanın kredi açtığı projenin başarısı durumunda kâr bankaya kalacaktır, zarar durumunda ise hükümetin bu zararı karşılaması beklenecektir. Böyle bir durumda banka riskli kredilere yönelecektir (Binay ve Kunter 1998:7). Bankaların yüksek faiz oranında riskli projeleri finanse etmesi, bankaların aşırı risk almasına neden olacaktır. Bu davranış sonucu sistem genelinde risk düzeyi yükselecektir. Bankanın beklenen getirisini temsil eden R eğrisi faiz oranı etkisinden aşağıya doğru kayacaktır (Yılmaz 2001:60).Stiglitz ve Weiss, eksik bilgi varsayımı altında kredi tayınlama modelinin analitik araçlarını kullanarak ortaya konulduğu gibi yükselen faiz oranları, etkin olmayan bankacılık düzenleme ortamında kredi risk düzeyinin yükselmesine yol açar, bankaların aktif kalitelerini bozacaktır. Kredi portföyleri aşırı riskli hale gelen bankalar sistemik bankacılık krizinin habercisi olacaklardır.
SONUÇ:
Banka firması finansal sistem içerisinde fon arz edenler ile fon talep edenleri kendi bünyesinde oluşturduğu bir bilanço vasıtası ile bir araya getirmektedir. Banklar aracılı faaliyetlerinde fon arz edenlerle mevduat, fon talep edenlerle ise kredi sözleşmesi gerçekleştirmektedirler. Bu aracılık sürecinde bilançonun aktifi ile pasifindeki varlıkların vade yapısı, niteliği, gibi farklılıklar banka bilançolarında risklerin birikmesine neden olmaktadırlar.Bankacılık faaliyetinde sürdürülebilirliğinin şartı banka bilançosunda oluşan riskin doğru şekilde yönetimi sorunu haline gelmektedir.Tam bu noktada da bankacılık sisteminin denetimi ve gözetimi meselesi gündeme gelmektedir.Kendi haline bırakıldıklarında daha fazla kar elde etmek isteyen bankalar aşrı risk alma davranışına girerek sistemin işleyişini bozacak iflas dalgalarına neden olabilirler.Finansal sistemin düzgün ve etkin çalışabilmesi için sistemin kurallara dayanan bir denetim altında tutulması gerektiği kabul edilmektedir.Bu nedenle özellikle gelişmekte olan ülkelerin uluslar arası fon akımlarından daha fazla pay alabilmek için finansal liberalizasyon uygulamalarına başladığı 1980’li yıllarda bankacılık sistemlerindeki denetim ve gözetim faaliyetleri ülkeye gelen fonların ürkütülmemesi bahanesi ile gevşetilmeye başlanmıştır. tetiklenmesine neden olabilmektedirler.
1970’lerin başındaki dünya ölçeğindeki kriz sonucu yıkılan Bretton Woods sistemi sonrası dönemde uluslararası finansal sistemin istikrarı bir daha geri gelmemek üzere kaybolmuştur. Sanayileşmiş ülkelerdeki getirilerin azalmasıyla birlikte, daha yüksek getiri olanaklarına sahip gelişmekte olan ülkelere teknolojinin getirdiği olanaklardan sonuna dek yararlanan muazzam bir sermaye akışı gerçekleşmiştir. Finansal küreselleşmenin temel belirleyici unsuru olan bu gelişme, ödemeler bilançosu krizi ile borç krizi batağına saplanmış, iktisadi kalkınma sürecinin tarihsel sınırlarına ulaşmış, gelişmekte olan ülkeler için bir çıkış umudu olmuştur. Teorik arka planını Mc Kinnon ve Shaw’un ortak olarak geliştirdiği önermeler bütünden alan finansal liberalizasyon; tasarruf ve yatırım etkinliği sağlayarak iktisadi büyüme, borç ödeme ve ithalat kapasitesi artışına dönüşecek yatırım hızlanmasına yol açacağı beklentisi ile çoğunlukla bir istikrar programının yan unsuru olarak gelişmekte olan ülkelerin tümünde teker teker uygulamaya konulmuştur.
Finansal liberalizasyon sonrası dönemde ülke içindeki faiz oranları artamaya başlamakta ve gözetim ve denetim faaliyetlerinin yetersiz olması nedeniyle bankacılık sektöründe firma düzeyinde bazı ahlaki risk sorunları meydana gelmeye başlamaktadır. Hep iddia edildiği gibi ,eğer finansal liberalizasyon bankacılık sistemi üzerinde yeterli denetim sağlanmadan gerçekleştirilirse finansal aracılar aşırı risk üstlenirler ve süreç sonuçta bir krizle sonuçlanacaktır.Bu çalışmada bankaların aşırı risk üstlenme davranışları “Stiglitz ve Weiss (1981) ‘de geliştirilen ve asimetrik bilgi sorunlarının bankacılık sistemi üzerinde ortaya çıkaracağı sorunlara odaklanan modelinin sunduğu teorik çerçeve içinde analiz edilmektedir.Faizlerin yükseldiği ortamda asimetrik bilginin veri olduğu koşullarda bankalar giderek daha fazla riski projeler kaynak aktararak aşırı risk üstlenme davranışına girebilmektedirler.Bu durumda denetim ve gözetimin yetersiz olduğu ortamda risk alma davranışı sistematik bir hale birikmekte ve kırılganlaşan banka bilançoları herhangi bir makroekonomik şok karşısında sistemi saracak krizlere dönüşecek bireysel banka iflaslarının nedeni olmaktadır.



KAYNAKLAR:

Ağaoğlu Abdülgaffar (ty) “Türk Bankacılık Sisteminde Değer Mühendisliği Açısından Risk Uyarı ve Kalite Yönetimi” Active Finans Bankacılık Makaleleri C:V, İstanbul.

Akerlof, George (1970) “The Market For Lemons Quality, Uncertainty And, The Market Mechanism” The Quarterly Journal of Economics ,84, pp:488-500.

Alıç, Ali (1991) “Finansal Sistem ve İşleyişi” Maliye Yazıları 32, (Eylül-Ekim,) ss:61-80.

Alpaslan, Melike (2000) Bankacılık Sistemlerindeki Düzenleyici Rejim ve Temel İlkeleri” Bankacılık Dergisi, 34, ss:49-64.

Altan, Mikail (2001) Fonksiyonlar ve İşlemler Açısından Bankacılık, Beta Yay. İstanbul.

Caprio, G.-D. Klingebiel (1999) “Episodes of Systemic And Borderline Financial Crises” WORLDBANK (teksir).

Coase, Ronald.H. (1937), “The Nature Of The Firm”, Economica, . 4. 386-405.

Coşkun Yener (2008) Bankaların Öz Disiplin Süreçlerinin Etkinliğinin Değerlendirilmesi SPK Yay. Ankara

Çelebican, Gürgan (1984) Bankalarda Sermaye Yeterliliği Sorunu, TBB Yay. , Ankara

Delikanlı, İhsan (ty) “Döviz Kuru Riski ve Sermaye Yeterliliği” Active Finans ve Bankacılık Makaleleri, c:III, İstanbul
Demirgüç, Kunt A.-E. Detragiache (1997) “The Determinants of Banking Crises” Policy Research Working Paper No:1828, IMF.

Demirgüç, Kunt A.-E. Detragiache (1998) “Financial Liberalizaton and Financial Fragility” Policy Research Working Paper No:1975, Worldbank

Demirgüç, Kunt A.-E. Detragiache (2000) “Does Deposit İnsuarance İncrease Banking System Stability” IMF Working Paper.

Demirgüç Kunt-Detragiache-Gupta (2000) “İnside the Crises: An Emprical Analysis of Banking Systems In Distress” IMF Working Paper No:156.

Diamond, D.-P. Dybving (1983) “Bank Runs, Deposit Insurance and Lıquidity” Journal of Political Economy, :93 ( 3), s:401-419.

Doğu, Murat (1996) Gelişen Hisse Senedi Piyasaları ve Türkiye, SPK Yay., Ankara.
Erdönmez, Ataman Pelin (2001) “Sistemik Banka Yeniden Yapılandırılması Teorik Yaklaşım” (teksir) TBB, İstanbul
Ersel Hasan (2009) “Bankaların Bilgilendirme İşlevi Işığında Banka İktisatçısı” iç: Kumcu E.(ed) Krizler Para ve İktisatçılar, Remzi Kit,İstanbul

Ersel Hasan Güven Sak (1996) “Düzenleme ve İktisat Kuramı” (iç) İsmail Türk’e Armağan, SPK Yay. Ankara.
Ersel, Hasan (1999) “Managing Financial Liberalization in Turkey: Consistent Banking Regulation” (teksir) Yapı ve Kredi Bankası, İstanbul.

Flood, R.-P. Garber (1981) “A Systematic Banking Collopse in a Perfect Foresıght World” NBER Working Paper No:691.

Freixax X. J. Rochet (1997) Microeconomics of Banking, The MIT Press, England

Gökçe, Ali (1999) “Faaliyet Riski Yönetimi” Lira Dergisi sy:11, Temmuz s:26-28.

Goldstein, M.-P. Turner (1999) Yükselen Ekonomilerde Bankacılık Krizleri (Çev: A.İ. Karacan), Dünya Yay., İstanbul.

Guerrien, Bernard (1991) Neoklasik İktisat (Çev: E. Tokdemir) İletişim Yay., İstanbul

Hayek, Friedrich (1945) “The Use of Knowledge in Society” American Economic Review, 35 (September) pp:519-530.

Karabulut, Gökhan (2002) Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizlerin Nedenleri, Der Yay., İstanbul.

Karacan, Ali İhsan (2002) “Türk Bankacılık Sisteminin Temel Sorunları ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması” İktisat İşletme Finans Dergisi, Mart s:32-40.

Kaminsky, G.-C. Reinhart (1999) “The Twin Crises: The Cause of Banking and Balance of Payment Problems” American Economic Review, 89(3) pp:473-500.

Kaval, Hasan (2000) Bankalarda Risk Yönetimi, Yaklaşım Yay., Ankara

Kibritçioğlu, Aykut (2002) “Excessive Risk-Turking Banking Sector Fragility and Banking Crises” Working Paper No: 02-0114, Unv. Of İlinois

Koufman D.-G. Mehrez (2000) “Transparency, Liberalization and Banking Crises” (teksir) WORLDBANK

Köylüoğlu, Uğur (2001) “Risk Yönetimi, Zaman Geçmeden Neden, Nasıl? “ Active Finans ve Bankacılık Dergisi,17, (Mart-Nisan) , ss:80-88.

Mıshkın, Fredric (2000) “Prudential Supervision Why is it İmportant and What Are to Issuses” NBER Working Paper, No:7226

Parasız, İlker (1999) Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Ezgi Yay. Bursa

Rochet, Jean-Charles,(2003) "Why are there so many Banking Crises?", CESifo Economic Studies, vol. 49(2) p. 141-156
Stiglitz J.-A. Weiss (1981) “Credit Rationing and İmperforct İnformation” American Economic Rreview 71 June s:393-410.
Sak, Güven (2000) “Mali Sistem ve Rekabet” Perşembe Konferansları, c:98, Haziran, Rekabet Kurumu, Ankara.
Sarıkamış, Cevat (2000) Sermaye Pazarları, Alfa Yay. , İstanbul
Sayers R. (1960) Modern Banking Oxford, England

Sungur, Turgut (1999) Bankacılar için Banka Tekniği, Bank. Tic. H. Ens. Yay. , Ankara.

Tezel, Nuri (2000) “Bankacılık Risk Alma İşidir. O Zaman Risk Yönetimine Artan Önemle Yaklaşım Nedenedir”, Active Finanse ve Bankacılık Makaleleri, c:IV, İstanbul

Wyplosz, Charles (2001) “How Risky İs Financial Liberalization in the Developing Countries? 624 Discussion Paper No:14, UNCTAD.

Yılmaz, Rasim (2001) “Bankacılık Krizleri Makroekonomik İstikrar ve Ahlaki Tehlike” İktisat İşletme Finans Dergisi, Mart ss:52-61

Yılmaz, Ensar (2001) “Mevduat Sigortası Ahlaki Risk Eğilimi” ODTÜ Gelişme Dergisi, 28 (1-2) ss:219-234.

Yılmaz Feridun (2002) “Güç İlişkileri ve Firma Teorisi”, ” A Ü SBF Dergisi, 57: 1, ss:157-176